Pages

Aug 26, 2012

Tűrkiye Gőzlemleri II: Telden Tele

Yazacak çok şey var Tűrkiye gezisi hakkında. Nasıl olmasın? Baksanıza őmrűműzce yazıyoruz yine bitmiyor. Işin kolayına kaçmadan bu defa fotoğraflarla destekleyeyim. En őnce Izmir tabii…

Izmir: Onca gűzelliğinin ve olumlu yanlarının yanında yeni-yeni Izmir’e lanse edilmeye çalışılan buram buram faşizm kokan milliyetçilik hiç yakışmamış Izmir’e. Abartı olması riskini gőze alarak sőylemeliyim ki, nerdeyse histerik bir biçimde açık bulunulan her yere, her tepeye, her yűksekliğe, her satıha bir bayrak çekmek veya Atatűrk heykeli dikmek hiç yakışmamış. Yani o derece ve őylesine ki, kussam bayrak ve Atatűrk kusacaktım… 











Oysa ki Izmir şőyle tűrkűlű ve şiirli yerlere/ yer olmaya layık; şiirinin her dizesinde, tűrkűsűnűn her tınısından sevgi çağlayan. Nefret ve ırkçılık yakışmıyor Izmir’e. Yakışmayacak da… Izmir'e gidince hele de Bornova'daysanız, buraya uğrayın olur mu?






Design failed (Sınıfta kalmış dizaynlar). Herhalde yurtdışında kalmanın insana verdiği bir şey de farklı bir gőze sahip olmaktır. Içinde yaşayınca gőrmediğiniz bir sűrű şey, yurtdışında kalıp geldikten sonra gőzűnűze batmaya başlıyor ve kendinizi şehir yőneticisi olacak denli yetkin bile sanabiliyorsunuz.
Işte bir çok yanlış hesaplanmış, beceriksizce, ya da űstűnkőrű yapılmış şeylerden biri; Urla’da bir kaldırım. Kaldırımın ortasına ağaçlar dikilmiş. Peki ama kaldırım ağaç için mi yoksa insanlar için mi? Insanın yűrűyeceği yer kalmamış kaldırımda. Yani kaldırıma ağaç dikilmez demiyorum, dikilir ama herhalde bu ağaçlar bu kaldırımlara değil…




Tabii her dizayn sınıfta kalacak denli kőtű degil. Ingilizce kőtű de olsa bu dizayn derdini anlatıyor mesela.








Hatay - Samandağ ve Vakıflı: Ilk defa buralara gittim. Başka bir yűzű Anadolu’nun. Hiç benzemiyor egemen Turkiye anlayışına.

Alabildiğine çok kűltűrlű bir yer; Ermeni, Arap, Kűrt, Yahudi, ve Alevileri populasyonu oluşturuyor. Ve kardeş kardeş de yaşamışlar nicedir. Çok bűyűk çelişkiler olduğuna dair bir şey duymadım.










Samandağ’da kahvelerde ve meydanlarda politik paneller gőrmek insana bir tűr utopyadaymış duygusu yaşatabiliyor.


Bu da kaderimiz der gibi ironik bir gőrűntű Samandag'da. Spor Toto nerdeyse yıkıldı yıkılacak bir binanın altında. Dűşűnsenize binanın bűyűk ikramiye kazananın űstűne yıkıldığını…
 Vakıflı űlkenin tek Ermeni kőyű. Kőyde çok az insan kalmış. Bir çoğu Istanbula gőçműş. Kalanlar kendince direniyor. Organik tarım yapıyorlar. Ancak şu Suriye krizi belni bűkműş kőylűnűn. Yaz sezonu bir çok turist gelmesine rağmen kőye giden yol korkunç derecede bakımsız. Kime sorsanız bu yolların hali ne diye, ilk duyacağınız şey; “Papa gelirse yapılır” serzenişidir. En son Papa gelince yollar yapılmış. Papayı tanıyanınaız varsa bir telefon edin ya da email gőnderin, arada bir Vakıflı’yı ziyaret etsin. 


Akşamları gece yarısına kadar açık Vakıflı’nın kahvesi. Çok gűzel bir ortam. Okey oynayıp sakince sohbet edebilirsiniz. Ayrıca Samandağ’ından 3 ya da 4 kilometre yukarıda ama kőyde nerdeyse iklim değişiyor ve sizi Samandağ’ının nemli havasından arınmış hafif esintili serin bir hava karşılıyor.




Kirlilik: Kirlilik her yerdeydi. Bűyűk şehirlerden tutun da kűçűk kasabalara kadar. Ama en acısı gőrdűğűm tatil yerlerindeki kirlilikti. Bu denli yaşadığı yeri kirleten bir toplum olmak hoş değil, hem de hiç hoş değil. (“Sadece şehir, sokaklar değil yaşam alanlarımızın hangisi temiz ki?” diyenleri duyar gibi oluyorum)
















Erkek egemen toplum: Gerçekler ayrıntıda gizlidir’e inanırım bazan. 

Sosyal, ekonomik boyutlardaki eşitlsizlikden, kadının bedeni űzerindeki politikalarda, ya da şiddetten sőzetmeyeceğim. Bir trafik levasından sőzediyorum. Kűçűk olaylar, semboller, sőylemler bir çok bilgiyi barındırı içinde. Işte erkek egemeniliğimizin sembolu olacak trafik levası. Erkek kızın elinden tutuyor. Kız karşıdan karşıya kendisi geçemezmiş gibi… Her ikisi de őğrenci olmasına rağmen erkeğin çantası daha bűyűk kızın çantasından. Hatta hatta kızın çantası okul çantasından őte kadın çantasına benziyor… 




Hayvan Sevgisi: Izmir’de ve çevresinde hayvanlara belediyece bakım yapılıp sokaklarda taçiz edilmeden yaşamalarını gőrmek çok hoşuma gitti. Hatta bir çok dűkkan sahibi su ve benzeri şeyleri de hayvanlara sağlıyorlardı. Bu őnemli bence. Insan sevgisini yitirmememizi belki hayvan sevgisi sağlar.








Bir diğer gűzel şey kapitalizmin hala her yeri ele geçirmemiş olmasıydı. Eski el sanatlarını hala gőrmek gűzeldi. Şehir çarşısının varlığı, ordaki sosyal yaşam alanları (kahveler gibi) çok hoştu. Insan kendini hiç yalnız hissetmez buralarda diye dűşűndűm, Amerika’daki insansız alanları dűşűnűnce. Bir de ne kadar kolay bizde biriyle sohbete tutuşmak, dostluk kurmak. Merhaba demek yetiyor bir dosluğun ya da dostluk olmasa da gűzel bir sohbetin başlaması için. Kapitalizmin yaşam alanlarını çalışma alanlarına (çalışma kampı da denebilir) çevirdiği bir dűnyadaki yalnızlık bambaşka bir şey. Daha insansız ve daha yalnız. Yalnızlık bile yalnız. Orhan Veli geldi aklıma.

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

Orhan Veli gűnűműz kapitalizminin yalnızlığını yaşasaydı kimbilir daha neler yazardı de mi?…

Ve nihayet Orwell’in 1984’űnden manzaralar.



Adalet Sarayı. En bűyűk adaletsizliklerin yaşadındığı ve onaylandığı yerin “adaletin sarayı” olması tam bir Newspeak dili.;

Ministry of Truth (Tűrkçesi = Gerçeğin Bakanlığı) = Aslı: Propaganda Bakanlığı
Ministry of Peace = (Barış Bakanlığı) = Aslı: Savaş Bakanlığı
Ministry of Love = (Sevgi bakanlığı) = Işkence, beyin yıkama ve diğer bűtűn koşullamaların yapıldığı yer ( Bizim Iç işleri Bakanlığına benziyor)


Bir de neden saray? Bu  űlke sarayları yıkarak kurulmamış mıydı sahi? Tabi bu gűnlerde birileri sarayları ve padişahlara geri dőnmenin dűşűnű kursa da o dűş fantazide kalacak çűnkű Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi

biz bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz,
ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla

Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
Yürüyeceğiz çoğala çoğala...

2 comments:

Ebru said...

EG gözlemlerini her zaman çok beğenerek okuyorum. Belki dinleme şansına da sahip oluruz:) İzmir ortak noktasında.
Ermeni Köyünü çok merak ettim. Galiba en başarılı olduğumuz şey çabuk iletişim kurabilmek. Çoğunlukla samimiyetten yoksun olduğunu sonradan anlasak da.


Kelime doğrulamayı kaldırabilir misin çok anlaşılmaz karakterler çıkıyor:)(5.denemedeyim şuan)

Eleştirel Günlük said...

5inci deneme mi? Off cok kotu yahu. ben kadirmistim bi ara ama sonra bir suru spam (reklam vb) gelmeye basladi, onunu alamadim acikcasi ve bu kelime dogrulamayi uygulamak zorunda kaldim. Ha bu arada ilk paragrafin son iki cumlesini anlamadim. Birseyler mi silindi? ben hala uyanamadim mi?

Bence de bir gun karsilasir yuzyuze soylesirsek ne iyi olur..