Pages

Apr 5, 2012

12 Eylül'ü Yargılamak

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanması bașladı. Bir çoğumuz için bunun gerçekleșmesi hiç mi hiç olasılık dahilinde bile görünmüyordu. Bunun için yılmadan uğrașan bütün gruplar ve bireyler bir övgüyü hak ediyor. Korkunç bir șey bu. Pașalarını yargılamayı bırakın yargılama teșebüssüne bile girebilmesi bu ülkenin sosyal evriminde korkunç bir zıplamadır.

Insanların coșkusundan mıdır, meseleyi sulandırmasındır mıdır, eleștirel mantıklarından mıdır nedir pek anlayamadım ama birileri sağda solda diğer yargılanması gerekenleri de sıralamaya bașladılar. Birileri 12 Eylül'ün iktisadi programının yargılanması gerektiğinden söz ederken, birileri 12 Eylül medyasının da yargılanması gerektiğini ve hatta bu medyanın hala aktif bir șekilde ülkede varlığını sürdürdüğünü iddia etti. Bașka biri de ya Anayasa’ya %90’nın üzerinde evet diyen o kalabalığı kim yargılayacak diye soruyordu.

Aslında hiç de fena değil bu sorgulayan akıl. Ve düșününce gerçekten de 12 Eylül yargılanırken bu ve benzeri doğrudan ilișkili olguların da sorgulanması gerektiği pek de mantık dıșı görünmemektedir. Ancak sanki bir ciddiye almama havası var bu eleștirel gibi görünen tavrın ardında. Bir kafa karıșıklığı var. Karıșıklık da sorgulama ve yargılama kavramlarının serbest çağrıșımında meydana gelen bir kısa devre olabilir gibime geliyor. 12 Eylül’ün ekonomisinin, halkın korkaklığının, medyasının göt yalayıcı tavırlarının sorgulanması ve yargılanması mahkemeden once bilimsel kurumlarda araștırmalarla ve sonra da sokaktaki insanın bu meselelere dair duyarlılığı ile olması gereken bir șeydir. Bunun sonucunda hukuğu ilgilendiren birșeyler çıkarsa ki büyük bir olasılıkla çikar, onu da mahkemelere havale etmek kaçınılmazdır. Yani o sorgulanması/yargılanması istenen șeylerin yeri (asıl sorgulanma yapılacak yeri) mahkemeler değildir; bilimsel araștırmalardır ve toplumun vicadı ve ahlakıdır.

Ve ișin ilginç yanı bu olgular 12 Eylül’ün ilk gününden beri sorgulanıyor aslında ama toplumdaki ve kurumlardaki kokușma ve çürüme öylesine bir durumda ki bunlar bir yapısal değișikliğe sebep olamıyor. Böyle olunca da hiç bir șey değișmeden sadece/yalnızca çürüme devam ediyor. Yani “Hele bi durun bu adamlar bir ciddi ciddi yargılansın. Hele bütün dikkatinizi ve enerjinizi bu olaya odaklayın da bu yakalnmıș tarihi fırsatı da yüzümüze gözümüze bulaștırmadan bir ilerleme kaydedelim” diyesi geliyor insanın.

Yahu hele bi durun biraz ne olur… Biz hala gerektiği gibi ișkenceci ve katil polisleri bile yargılamayı becerememișken ne olur bari șu fırsatı iyi değerlendirelim…

9 comments:

Ebru said...

Hani bir laf vardır ya vur diyince öldürdün der eskiler daha vuramamışken (öldürmeyi istiyor olmak bir yana sadece örnekti bu söz)
Dediğin gibi sorgulayanların olması iyi güzel de hiç ama hiç bir şeye taraf olmayanlardan nefret ediyorum ben.

Ebru said...

Bu arada EG dinledin mi bilmem?

http://www.youtube.com/watch?v=Kv4zTubOQGs&feature=player_embedded

Avram said...

Kedi Kitabevinde düzenlediğimiz söyleşilerden birisinin (tam da 12 Martta) konusu 12 Eylülün yargılanması ve konuğumuz da şikayetçilerin başını çeken, avukat Senih Özay'dı. Daha çok dava aşaması ve neler yapılabileceğini, solun tavrı üzerine geçti söyleşi. Orada da söylediğim bir şey var ki halkın tavrını belirleyen de bu sanırım: 12 eylül sabahı ile sonrasını halk açısından ikiye ayırmak gerekli. (En azından büyük bir kısmı için.)
12 Eylül sabahı artık sıradan ailelerin çocuklarını akşam saatlerinde evlerinin balkonlarında bekleyiş döneminin bitişini simgeliyordu. 12 Eylül Hukuksuzluğu, cezaevleri,infazlar, yargısız infazlar, kaçaklıklar, sürgünler gündelik yaşamda etkisini de haberlilik halini de ancak normalleşmenin (yani teslimiyetin tamamlandığı) başladığı günlerle bir likte duyulmaya okunmaya başladığı dönemdehaberdar olunan belki de ancak bugünlerde insanların zihninde şekillenebilen bir dönemi ifade etmektedir. Sokaktakivatandaşın tavrını yalakalık olarak görmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Toplumsal kalkışma olarak 12 Eylül öncesi devrimci mücadelenin anlamlandırılması bana göre solun sola propagandasından başka bri şey değil. Silaha sarıldıkça marjinalleşen, mirajinalleşmenin etkisi ile ie kapanan ve kendi dünyasını tüm evren olarak algılayan bir ruh hali. Toplum geleneğinde kalkışma yönü güçlü olmayan, devlet-ebed müdddet anlayışına teslim olmuş, yokolma eşiğinden dönmüş, toplumsal travması ağır,uluslaşma süreci yeni bir ülkenin insanlarından çok şey beklemek insan doğasına aykırı değil midir? Tam da Senih abiye dediğim oldu iki gündür: Abi,siz yürüyün o burun kıvıranlar da beğenmeyenler de istemeyenler de seni itekleyip müdahillik dilekçesi verir; demiştim. ÖYle de oluyor. Normali de bu zaten. Zaman imaj ve cila zamanı. AKP yargılaması diyenlerin göremediği de şu: Yahu, yargılarsa ne âlâ, yarglamazsa ipliği pazara çıkar işte.

zihni örer said...

Bu yargılamanın da birşeyleri tamir edeceğini düşünemiyorum. AKP mi yargılıyor? Arkadan ittiren elbette odur. Ancak, AKP'nin asıl amacı 12 eylülü yargılatmak değil, kemalizmin direncini kırmaktır. Bu neye yeter ki!
İşin odak noktası 12 Eylülü çok daha ileri geçer. EG diyecek ki "durun hele bunun sonucunu bir görelim". Bu yargılama yarayı belki biraz üfler ama, asıl enfeksiyon, ABD+İngilterenin neoliberalizmi otrutma projesiydi. ABD ulusal kalkınma ajansının organize ettiği,dünya bankasının finanse ettiği bir projenin Türkiye uygulaması.
Elbette yargılansın ama, AKP 12 eylül neoliberal kadrosunun ikinci versiyon tohumu olduğuna göre, bu olaya müdahil olma girişimi, Erbakanın dediği “gibi, inançlı bir ordu” kurmanın da yansımaları.....
12 eylülün bütün ürünleri de yargılansın derken, senin de kaygılandığın gerçeği önemseyerek “sıradaki gelsin” demek için de, sıcağı sıcağına hafızalara birşeyleri kazımak doğru tavırdır. Bu yan isteklerin karşılanacağını elbette düşünmüyoruz. Yoksa kendi bindiği dalı kesmek olur burdan ötesi. Ancak, gelecek neslin dikkatlerine birşeyleri şimdiden kazımanın yanlış tarafı da yok.

Avram said...

Eleştirdiğin noktalara hiçbir itirazım yok. Sadece, yargı ürecinin tam da bu söylediğin maskelemenin önüne geçebileceğini hadi geçemeyecek olsa bile AKP'nin ipliğini pazara çıkarmak için kullanılabileceğini ve bu nedenle daha da baskılamak daha da yüklenmek gerektiğini düşünuyorum." Durun bakalımi hele bir yargılansın/lar" demelerine izin vermeden, hergün eylem alanına çevrilmeli Adliyenin önü ve her gün yazılmalı. Susurluk't olduğu gibi.. Ama "kafese konsunlar" söylemine kadar uzanmadan...

Eleştirel Günlük said...

Ben biraz pragmatist dusunuyorum acikcasi. Herseyin arkasinda AKP ve bati emperializmi aramaktan bir arpa boyu yol katetmedigimiz ortada. En onemlisi bunu yaparken verilen mucadelelerdeki emek ve direnci goz ardi ediyor o verilen mucadelelerin gelismesini de engelliyoruz. Nicel birikimlerin nitel sicramalara sebep olacagini bu mucadele tarihinde de gormek zorundayiz. Sanirim bir tam tesekkullu devrim bekliyoruz her an; ki bu devrim puri pak olacak, butun hatalrdan arinmis olacak, ve herkesi mutlu edecek. Bu devrimi beklerken kucuk devrimleri kaciriyoruz ve bu devrimleri kacirirken o buyuk devrimi geciktiriyoruz.

Eleştirel Günlük said...

Ebru dinlememsitim. Sagol. Guzelmis.

kiril said...

böyle olunca da hiç bir şey değişmeden sadece çürüme devam ediyor,,,,,

bunu sevdim, bu cümlenin anlattığı 12 eylülden filan daha önemli, ama cümlede bir ton eksikliği var, böyle içi dolu cümleler daha iyi anlatılmayı haketmeli diye düşündüm, yani belki daha sert belki de daha enerjili, beni bağışla ama, şu ''sadece'' kelimesi çıksın da ''yalnızca'' olsun desem?,
yalnızca çürüme devam etmekte.
bi eleştiri olarak alma, ben yalnızca etkilendim o kadar.

Eleştirel Günlük said...

Eyvah kiril. tesekkur ederim.