Pages

Mar 30, 2012

Öğretmen, Yılmaz ÖZDİL'den

Sevmem kendilerini ama bu iyi olmuş. Yılmaz ÖZDİL'den


Çıkarın kâğıt kalemi. Sınav yapıcam.

* Coğrafya: Öğretmenlerin Hanya’yı Konya’yı gördüğü ülke hangisidir?
* Edebiyat: Failatün failatün failatün failün şeklinde... Yani, üç vurup bir sayılarak, aruz vezninde dövülen öğretmenlerin fail’i kimdir?
* Din kültürü: Allah yarattı demeden, Yaradan’a sığınıp sopalandıklarına göre, öğretmenlerin dini nedir?
* Tarih: Öğretmenlerin resmen haşat edildiği meydan savaşıyla, Mercidabık arasındaki benzerlikleri sıralayın.
* Matematik: Havuz problemi. Çembere alınıp, etrafları sarılarak, Güven Park’taki havuza atıla atıla kaç öğretmen sığar?
* Geometri: Kafasına tekme atılan öğretmen yamulup, sekiz olduysa... Neresine tekme atarsan kare olur?
* Türkçe: Ben böyle memleketin taa...... Cümlesindeki noktalı yerleri doldurunuz.
* Yabancı dil: Sayın Başbakanımız “bundan böyle hangi dilden anlıyorsanız, o dilden” dediğine göre... Laftan anlamadıkları için ağzı burnu kırılan öğretmenlerimiz, hangi dilden anlar?
* Kimya: Gözüne biber gazı sıkılan öğretmen, gözüne ne sıkarak acısını hafifletir? (Maaşıyla geçinemediği için pazarda limon satmak zorunda kalan öğretmenler kopya vermesin lütfen.)
* Biyoloji: Öğretmenin vurduğu yerde gül biterse, polisin vurduğu yerde ne biter?
* Fizik: Eşşek sudan gelinceye kadar dövülen öğretmen, 100 metreyi yerlerde 10 saniyede sürükleniyorsa... Tazyikli suyla yerlerde sürüklenen öğretmen, aynı mesafeyi kaç saniyede kateder?
* Beden: Panzer mi hızlıdır, Toma mı?
* Resim: Dayak yiye yiye suratının “şakülü kayan” öğretmen, Pablo Picasso’nun hangi tablosunu andırır?
* Müzik: Karakolda ayna var, ayna var, hicaz makamında... Öğretmenim canım benim, canım benim, ne makamındadır?
* Mantık: Hükümetimizin milli eğitim sloganı “oku, düşün, uygula, neticelendir”ken... Yani, başharfleri “odun”ken... Öğretmenlerimiz niye odun’la değil de, lastik cop’la dövülür?
* Yurttaşlık bilgisi: Evlatlarımızın geleceği için çırpınan öğretmenlerimizi öldüresiye döverlerken gıkınız çıkmıyorsa... Siz hangi yurdun yurttaşısınız?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20235035.asp

Mar 26, 2012

Anna

Çok sevdim bu șiiri. Ben gibi Allahsız biri nasıl olur da “inançlı” bir șiiri sever diye bir șey söz konusu değil, çunkü ben iyi șiir severim. Neyse bu șiirde bir tek șey rahatsız etti beni. O da seslenilenin Anna olușu. Neden Hatice, Emine, Ayșe, falan değil de Anna?( Diğer bazı șiirler de vardır buna benzer adlar kullanır - șimdi bi tek Atilla Ilhan’ın Pia’si geliyor aklıma ama daha diğerleri de vardı). Neden Türkiye dıșından bir isim? Neden illa Batılı bir isim? Bir de onunla gitme isteği var. Nereye? O nerde? Șairin bulunduğu ülkede mi (Türkiye), yoksa kendi memleketinde mi? Peki bu kaçma isteği nereden? Türkiye’den mi (kim kaçmak istememiștir ki bu lanet ülkeden?)? Peki nereye? Onun ülkesine mi? Neyse bütün bunlara ragmen güzel bir șiir. Iyi okumalar…

Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıylabaşlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!

gidelim buradan.
senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…
tamam sustum.
gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba,babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.
hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

tarik tufan
http://tariktufan.net/post/5930856837/tar-k-tufan-anna

Mar 25, 2012

Bahar Bayramı mı?

Herhalde şaşırmaktan usanmayacağım. Bu nasıl bir şeydir bőyle; şu egemen ideoloji nasıl bir hikmete sahiptir ki en salakça, en aptalca, en çocukca taktiklerde dahi kalabalıkları kandırmayı beceriyor.

Newroz’dan sőz edeceğim; hani uzun yıllarca yasaklanan, kutlanması suç unsuru sayılan, bir sűrű insanın őlűműne ve tutuklanmasına sebep olan Newroz’dan. Onca uğraştan sonra egemen ideoloji baktı ki başedemiyor, bari ben kendimce rengini, biçmini, anlamını vereyim dedi. Ve koca Newroz bir anda Nevruz oluverdi. Bahar Bayramı oluverdi. Birden bire Tűrklerin bayramı oluverdi. Ortadoğu toplumlarının bayramı oluverdi.

Merak ediyorum hiç hesapladılar mı acaba “yahu ya birileri sorarsa; eee bunca yıldır niye kutlamadık?” diye? Ya da dűşűndűler mi acaba “sahi birileri merak eder mi acaba; bunca zulum hep bir bahar bayramı kutlanması için miydi?” diye? Eminim o yıllardır yoğurup yoğurup biçim verdikleri kalabalığın ittiatkarlığına gűveniyorlardı. Oysaki insan zekasını aşağılayan bir durumdu. Ama ne hikmetse kimseler űzerine de alınmıyordu bu aşağılanmayı. Eee alışmışlardı nasılsa; Atatűrkten, Inőnűden, Kenan Evren’den, Turgut őzal’d an beri herşeye alışmaya alışmışlardı. Herşey kolaydı da bir tek harf bűtűn işi bozuyordu. Şu lanet “w”. Yani o “w” olmasaydı ne kadar da kolay olacaktı işler. Işte o tek harf on yıllardır kuzu kuzu ittiat eden kalabalığa bilişsel ve işitsel dűzeyde oldukça bir zorluk çıkardı ve sosyal medyada birileri cesaret gősterdi de sormaya başladılar; “Nevruz” mu “Newroz” mu diye. Kahretsin, bir de çoğunluk “w”u da telafuz edemiyor. Ingilizce’de de bu yűzden gűlűnç duruma dűşműyorlar mıydı sanki? “West”i “vest” diye sőylűyorlardı. Bi de “van minűt” diyordu başbakanları.

Oysaki sorun o kutlanmak istenin şeyin ne adla adlandırıldığı değil ne olduğu idi. Ne anlam taşıdığı idi. Őyle masa başında uydurulumuş mevzuatlarla, isim değiştirmelerle bir kűltűre ait şey değiştirilebilir miydi? Değiştirilmesi oldukça gűçtű tabi. Işte bunun için herkes kendi payına dűşen rolű en iyi biçimde oynayacaktı bu parodide. Ve ilk olarak, kalabalığın vekili olan, devamlı takım elbise giyen (ki hem kendi kendilerini hem de kalabalığı bu elbise ve kravatla o kalabalıktan űstűn olduğuna inandırmış olan) koca koca adamlar, en sexi ponpon kızlar edasıyla mangal ateşi űstűnden elele tutarak ve ceketlerinin düğmeleri ilikli olarak atlayacak ve o kalabalığı gerçekten de bir bahar bayramı kutladığına inandıracaklardı.

Bunca yıldır kutlanması yasak olan, şimdilerde ise devletçe kutlanması yasak olmayan ama aynı zamanda bu bayramı kutlamak isteyen asıl insanlara yasak olan şey sadece bir bahar bayramı olabilir mi? Bunca şarlatanlıktan, bunca zulumdan, bunca kandan sonra o şey bayram mı olur? Bayram bile olsa bahar mı olur? Bunca trajedidn sonra biliyor musunuz ne olur o? Olsa olsa kutlamayı beklemenin bayramı olur. Kurtuluşun bayramı olur. Başkaldırının bayramı olur. Ve adına ister Nevruz deyin, ister Newroz, ister Ingilizce, Fransızca, ya da őzbekçe bir şey deyin, o Kűrtlerce kullanıldığı ve Kűrtlerce kutlanılmak istendiği sűrece o sizin dediğiniz “Bahar Bayramı” olmayacaktır. O beklenen őzgűrlűğűn ve kurtuluşun bayramı olacaktır.

Mar 21, 2012

Özgürlüksüzlüğün Dili

Žižek bir konusmasında baskıcı komunist dönemden bir fıkra anlatır. Adamın biri Doğu Almanya’dan Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Sibirya’da mektuplarının okunup sansürden geçeceğini bildiği için de arkadașına der ki “hadi gizli bir kodumuz olsun. Eğer kırmızı kalemle yazılı mektup gönderirsem bil ki yazılanların hepsi yalandır. Eğer mavi ile yazılmıș mektup gönderirsem bil ki yazılanlar doğrudur. Bir ay sonra arkadașı ilk mektubu alır. Mektup mavi kalemle yazılmıștır. Mektup da șunlar yazılıdır: “Burda herșey harika. Dükkanlar yiyecekle dolu. Sinemalar Batı’nın en güzel filmlerini gösteriyor. Apartmanlar geniș ve gayet de lüx. Burada nerdeyse sahip olamayacağın hiç bir șey yok. Sadece bir tek kırmızı kalem bulamıyorsun."

Žižek devam edip diyor ki iste bizim șimdiki yașamımız da buna benziyor. Özgürlüksüzlüğümüzü anlatacak kalemimiz/dilimiz yok.

Ben diyorum ki bizim dilimiz var Žižek amca. Asıl devletin ve egemen söylemin dilini kullananların dili yok özgürlüksüzlüklerini anlatacak..

Mar 20, 2012

Ahmet Türk'ten Kendisine Yapılan Saldırı Hakkında

"Ben iyiyim, rahatım beni merak etmeyin. Zaten yanımda kimse yoktu. Önce taşlarla otobüsün bütün camlarını kırdılar, gaz attılar. Gaz etkisiyle dışarıya çıktım. Polisin biri, resmi giyimli birisi bana doğru gelerek açık açık hazırlanmıştı, ondan sonra yumruklar atmaya başladı. Orada yanımda ne bir halk ve ne kitle var. Sadece otobüste 4-5 kişiyleydik. Şu anda iyiyim. Sonuçta halen zulümle, sindirmeyle, susturmayla, bir siyaset izliyorlar. Bu siyasetle Kürtleri susturacağını zannediyor. Ama bu yol yol değil, bu yol akıl yolu değil. Biz her zaman söylüyoruz, bu sorunlar ancak diyalogla çözülür. Terör estirerek, şiddet uygulayarak bu halkı susturamazlar"

Mar 18, 2012

Yasaklara ve barikatlara tili li

Gaz bombası, kirmizi ışık, geri dőnűlmez işareti.. Ne gűzel uymuş.
Newroz Piroz be! 

Kűrtler Tűrkiyedeki faşizmin turnosol kağıdı olmaya devam ediyor. Yasaklıyorsunuz da ne oluyor sahi? Terőrize ediyorsunuz da ne oluyor. Muhammet Isa aşkına bőylesi bir kutlamayı ya resmi tatil yapın ya da hafta sonu kutlayacağız demeninin neresini anlamıyorsunuz? Neresi batıyor nerenize? Derdiniz akıl değil sizin. Derdiniz halka hizmet değil. Derdiniz demokratik bir yaşam değil. Derdiniz sizin faşist yőnetim anlayışınızda. Derdiniz ele geçirdiğiniz devlet aygıtının size verdiği gűcű ve olanakları nerenize sokacağınızı bilemeyişinizde.


Yasaklara ve barikatlara tili lili li....

Mar 7, 2012

Paranoya mı?

Kartal İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün Kartal'daki liselere ücretsiz dağıttığı Ermeni sorununu anlattığı iddia edilen kitap aydın ve entellektüelleri (Ece Temelkuran, Orhan Pamuk, Uğur Dündar gibi) ırkçı ve ayrımcı ifadeler ('İçimizdeki şeytan', 'gizli Ermeni' 'kansız', 'soysuz' ve 'zıpçıktı besleme kalem takımı' gibi) kullanarak hedef gösteriyor. Sonra da insanlar kaygılanınca birileri buna paranoyaklık diyor. Paranoya kaygı ve korkunun gerçeklikle ilișkisi olmaması durumda paranoyadır. Insanların hedef gösterilip, suikastlere kurban gittiği koșullarda yașanan kaygı ve korkular paranoya olamaz.

Ha duydunuz mu Adana Pozantı cezaevinde olanları yazan gazeteci de tutuklanmıș?

Mar 3, 2012

Ayrımcı Deyiş, Deyim ve Atasözleri Sözlüğü

"Türk Dil Kurumu, ayrımcı deyim ve atasözlerini sözlüklerden ayıklayadursun; biz, günlük dilde sürekli bir şekilde kullanılarak yeni nesillere aktarılan bu ayrımcı deyiş, deyim ve atasözlerini yalnızca toplayıp analiz etmeyi değil, ama aynı zamanda ifşa edip mahkum etmeyi düşündük. Amacımız, ayrımcı dilin, görmezden gelinmesi yerine, sorunsallaştırılmasıdır. Kolektif bir çalışmanın ürünü olacak bu projeye, katkıda bulunmanızı umuyoruz."

http://www.ayrimcisozluk.blogspot.com/

Blog ile ilgili CNN Turk haberi de burada