Pages

Jul 8, 2010

Ulan yoksulluk! Ulan kapitalizm! Ulan…

Yoğun geçen bir iş günüydü. Hava sıcaklığı 36 dereceyi bulmuştu. Bari bizim semtin havuzuna gideyim dedim. Aldım kitabımı yanıma ve güzel bir dinginlik içinde havuza gittim. Havuzun gişesine doğru yürürken önümde bir anne ile çocukları yürüyorlardı. Çocuklardan biri 13-14 yaşlarında bir kız ve diğeri 11-12 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Ne de neşeli görünüyorlardı. Insan bazan böyle küçük şeylerle de mutlu olabilir diye geçirdim içimde çocukların coşkusuna bakarken.

Gişenin önündeydik. Anne 3 kişi dedi. Gişedeki çocuk önce bizim semt sakini olduklarını belgeleyen bir şey istedi. Kadın ehliyetini gösterdi. Sonra da gişedeki çocuk tutarı söyledi. Kadın şaşkınlıkla tekrar sordu. Sonra “yok veremem onca parayı” der gibi bişey geveledi ağzında. Erkek çocuğunun sarışın yanakları kana kesmişti. Kadının ağzında geveleyişleri, çocuğun utancı, kırılmış hevesi. Aklımdan binbir şey geçiyordu. “Izin verirseniz ben ödeyeyim” desem? Kaş yapayım derken göz çıkarmak mı olurdu bu? Onurlarını inciter miydi sözlerim? Kimbilir belki kızgınlıkla bana “sen de kim oluyorsun?” der miydi kadın? Ben bunlarla cebelleşirken, dönüp park yerine doğru yürümeye başlamışlardı bile.

Içimde şu an tarif edemediğim bir karmaşa vardı: Kızgınlık, öfke, utanç, çaresizlik. Ulan yoksulluk! Ulan kapitalizm! Ulan…

Gişedeki çocuğun sesiyle irkildim. Yok vazgeçtim der gibi şöyle elimi sallayıp geri döndüm. Havuzunun da! Parasının da! Sıcağının da!

Hala kulaklarımda annenin kısık, kesik kesik konuşan sesi. Gözlerimin önünde yanaklarına kan sıçramış çocuğun yere bakan hali …

7 comments:

seyyarat said...

"yalnız hüznü vardır kalbi olanın
hüzün öylece orta yerdedir
tuhaf bir yarma yaşanıyordur
çepçevre şeytan kilitleri"

EKMEKÇİKIZ said...

Bu "parasını versem mi acaba?" sorusu sahiden büyük bir iç şavaş yaratmış olmalı; insanları kırmamakla, terslenmek ihtimali arasındaki gel-git nedeniyle.
Sonuçta, evet! Ah kapitalizm, ahh!

zihni örer said...

kaygı kurguladığın durumun benzerini yaşadım, haklı bir kaygı sanki:
Antalya Belek sahilinden ana yola doğru otomobilimz ile çıkıyoruz. Otomobilde eşim, çocuğum ve (malum) ben varız.
Aylarda Temmuz ortası. İleride bir kadın, kafasının üstünde bir valiz, omzunda küçük bir çanta, diğer kolunda bir poşet, sıcağın bağrında ana yola yaya olarak yürüyor. Kadın modern giyimli (köylülerden değil).
Yanına yakşalınca durdum, "buyurun gideceğiniz yere götürelim" dedim. Kadın burun kıvırarak, duymazlıktan geldi ve yoluna devam etti. Pişman olmalıydım? diye çok düşündüm ve eşim ve çocuğum da hayretler içerisinde bakakaldılar.
Çapkın konumuna sokulmak (hem de öyle bire ortamda)....!!

cüneyt uzunlar said...

offfff ulan

sarya said...

Üzülme Sevgili EG. O çocuklar büyüdüklerinde hayal kırıklıkları daha az olan, acılara dayanıklı, hayata karşı güçlü çocuklar olacaklar. Bana inan :) Tesellin bu olsun.

Ebru said...

Başlıkta söylediğini küfürle tamamlarım genellikle. Sarya'nın dediğine katılıyorum.Bu arada uzun zaman olmuştu internetlerde gezinemeyeli merhabalar.

Kurbaa Teyze said...

işte belki gişeci çocuğa kaş göz yapılarak idare edilebilirdi, hani onlar geçsin ben arkalarından ödeyeceğim gibi, ama mümkün değildi herhalde o an öylesi bir hızlı organizasyon, çok içim yanar hala buna benzer birkaç durumda bir şey yapamamış olmak, unutayazıyorsun, unutamıyorsun tam, ama yapacak birşey de yok, napiyim gideyim bir yere bağış mı yapayım, bazen ben bağış verilecek duruma geliyorum, o zaman elimden geleni yapayım, yazayım, paylaşayım, başkaları tetikte olsun, belki aynı durumda kalırlar belki birşey yapabilirler, iyi geldi bunu okumak, ama başlamışım bana gelen iyiliğe, nebleyim işte