Pages

Jun 9, 2009

Nedir Devrimci Eylem?

Devrimci eylemin neliği hakkında daha önce de çeşitli yazmıştım. Sanırım çoğunlukla da protesto etmeyle, sessiz kalmama, boyutuyla ilgiliydi yazdıklarım. En kűçűk hoşnutsuzluktan en bűyűk planlı proğramlı protestolara kadar olan bűtűn eylemlilikler özűnde devrimcidir. Söműrűye dayalı, baskıcı ve adaletsiz toplumumuzda devrimin çok kűçűk şeyleri kapsadığını ve aslında herkesin yapabileceği bir şey olduğundan sözetmistim. Okuduğum bir makale tekrar beni bu konuda yazmaya itti. Belki de hiç yorulup usanmadan bu konuda yazmalı. Herkes yazmalı…

Devrimin evrimi yavaş seyreder. Yani şöyle sakince bi dűşűnűrseniz göreceksiniz ki hali hazırda devrim sűrecini yaşıyoruz biz. Ancak devrim deyince biz çok bűyűk kanlı, bombalı, miliyonların bilinçli ya da bilinçsizce lider kadroların peşine takıldığı eylemler, kıyametler falan dűşűnűyoruz. Űstűne űstlűk o kűçűkműş gibi görűnen ama aslında kocaman olan eylemleri de kűçűmsűyoruz. Oysa ki öyle değil durum. Devrim bir sűreçtir. Devrim başlamıştır. Bakın hali hazırda olup bitenlere, görecekseniz ne demek istediğimi. Korkunç - azımsanmayacak devrimci gelişmelerdir bunlar. Örneğin bir TSK’nin kutsallığının bozulması az buz bir şey midir? Değildir. Insanlar görműştűr ki TSK Allahın yeryűzűndeki ofisi degildir. Kutsal mutsal falan hiç değildir. TSKdakiler de zimmetine para geçirip, kendi çıkarları için vatanı satabiliyorlarmış. Devleti bir cinayet örgűtűne dönűştűrebiliyorlarmış. Hatta hatta birileri askere gitmenin red edilebilir birşey olduğunu dahi göstermiştir bize. Yarım yamalak da olsa kadınların hak ve özgűrlűklerini koruyan organizasyonlar (kadina yönelik şiddete ve taçhize, vb. de dahil) kuruluyor ve bunlar tepeden inme değil taa en dipten geliyor. LGBTT’ler örgűtleniyor. Her ne kadar daha olgunlaşmış bir tepkiye dönűşmemiş olsa da insanlar genel ve yerel seçimlerin anlamsızlaştığını hisseder olmuşlardır. Sadece alışkanlıktan oy veriyorlar nerdeyse. Yani Ankara’dakinin gűcű elindeki devlet organlarından başka birşey değildir ve o devlet organlarının gűcű de görelidir, mutlak değildir. Yani Ankara’dakini takip edecek kalabalık yok artık. Bu yabancılaşma devrimci bir potensiyeldir. Hem de azımsanmayacak bir potensiyel. Bu oluşumları farkedebilmek ve devrimci diye algılayabilmek için öncelikle yukarıda dediğim gibi devrimin bűyűk, birkere olup biten bir (tarihsel) kopuş gibi bir şey olduğunu dűşűnmekten vazgeçmek gerekir. Aksine halihazırda kulaktan dolma ya da sorgulamadan kabűllendiğimiz varsayımlarımızı bir kenara bırakıp kendi kendimize “gerçek devrimci eylem nedir” diye sormalıyız.

Devrimci eylem her tűr baskıcı otorite ve tahakkűmű rededen, karşısına alan ve bunu yaparken de kendi içindeki sosyal ilişkileri de yeniden yapılandıran bir kollektif eylemdir (Graeber, 2009). Devrimci eylem sadece hűkűmeti ya da devleti devirmeyi amaçlayan bűyűk eylemlerden olmak zorunda değildir. Valla değildir. Örneğin baskının, söműrűnűn, ve zulűmun egemen olduğu bir toplumda, zalimin zulmuna inat gözlerinin içine baka baka kendi başına kűçűk, bağımsız, ve özerk topluluklar oluşturmak dahi pekala műkemmel bir devrimci eylemdir. Örneğin kız ögrencilerle erkek ögrencilerin haremlik selamlık oturduğu bir sınıfta (okulda) çocukları kızlı erkekli birarada oturtmalarını sağlamak devrimciliktir. Okulda çocukları döverek ya da korkutarak eğitmek yerine sevgiyle yaklaşmak devrimcidir. Sevgililerin hiç kimseden korkmadan sokakta ele ele sarmaş dolaş dolaşması ve böyle bir gűvenliği sağlayacak her tűr kűltűrel yeniden-yapılanma devrimci bir eylemdir.

Daha başka neler devrimcidir?
  • Soru sormaktan korkan çocuğa “çocuğum sorun varsa asla korkmayacaksın çűnkű en aptal soru, sorulmamış olan sorudur” demek devrimcidir.
  • Sınıfta cevaba değil gűzel soru sormaya 10 vermek (ben gibi) devrimcidir.
  • Babanızın dayak atıp űstűne her akşam tecavűz ettiği annenizi boşanmaya ikna etmek devrimcidir.
  • Oğlunuz ne idűğű belirsiz bir savaşa kurban gitmişken, “vatan sağolsun” dememek devrimci bir eylemdir.
  • Halkı futbol takımı tutmaktan soğutmak devrimci bir eylemdir.
  • Kadın vűcudunu metaya dönűştűren her tűr eylemi red etmek devrimciliktir.
  • Halkı egemen medyayı bilinçli okuyup kritik etme bazında eğitmek (ya da halkla beraber öğrenmek) devrimcidir.
  • Kocanızın bir işkenceci (maaşlı ya da maaşsız) olduğunu ögrendiğinizde boşanma davası açmak devrimciliktir.
  • Bűtűn azınlıkların ve marjine itilmişlerin (Kadınlar, LGBTTler, gayri-műslűmler, dinsizler vb) her tűr sosyal hakkını savunmak devrimcidir.
  • Masturbasyon gűnah değildir demek devrimcidir.
  • Kadının orgazm taklidi yapmaması veya yapmak zorunda kalmayaşı devrimcidir.
  • “Benimki kűçűktűr” demek penise tapan erkek egemen bu kűltűrde devrimcidir.
  • Yakın Tűrkiye tarihini bűtűn cinayetleriyle, katliamlarıyla, haksızlıklarıyla okul műfredatına sokabilmek devrimcidir.
  • Bilcűmle biçimlerde “Eee ne olmuş?” demek devrimcidir.


Hadi bugün küçük bir devrim yapın yaşantınızda hem de öyle
“çocuklara falan kalır diye değil”
kendiniz için.


10 comments:

Günlüğü Tutan Delikanlı said...

tatürk'ün Ülkelerinden devrimcilik ilkesi İhtilal olarak algılanıp okul içinde çok büyük bir karmaşa çıktıktan sonra gerçekten devrimciliğin Türkiye'de nasıl anlaşıldığını zor değil. Bir darbe ya da ihtilal olması demekmiş de halk bundan zarar görürmüş de falan.

Ksenon said...

Devrim kavramını devrimcileştirmek tam da böyle bir şey.
Eğer iktidar uzanımlarını hayatın dört bir yanına kadar uzatmış , yatak odaklarımıza kadar girmişse direnişin mekanı da her yer olmalıdır.

Eleştirel Günlük said...

Terapist 12 eylul butun ders kitaplarinda gecen "devrim" sozcugunu "inklap" diye cevirerek basladi ise... Gerisi de senin dedigin seyler iste...

Eleştirel Günlük said...

Ksenon cok sagol. Cok guzel ve dogru demissin...

Anonymous said...

Yine çok hoş bir yazı ve çok hoş bir cümle; Devrimin evrimi yavaş seyreder. Akıllarda sağlamca yer edinmesi gereken bir cümle evet.

Eleştirel Günlük said...

Sagol Anil. Ha bu arada hosgeldin.

zihni örer said...

"Devrim" devirmekten gelir. Mevcut duruşu bozmak gibi.
Evrim ise insan (zeka ve eylem)katkısı bulunmadan, eşyanın (doğasına) uygun bir süreçte değişimi olarak bilinse de, egemen güçlerin gizli elleri bu sürece de müdahale ettiklerinden, evrim beklenrisi de fiyaskodan ibaret.
Bu güvensizlikten dolayı, bir avuç insanın baskısından kurtulmanın tek yolu devrimci durştur.
Aslında devrimci hamle eşyanın doğasını değiştirmek falan değil, doğasına yapılan kötü niyetli elleri kırmaya yönelik olduğu düşünülebilir. İnsanlık için kötü olan herşeye (buna doğal faktörler de dahil) devrimci hamle ile müdahale edilmezse, entropiye yenik düşülür.

Adını hatırlayamadığım dindar bir yazar, "islam devrimle değil, evrimle gelir" derken, aslında "zor" ve "ikna" kavramlarının arsındaki farka dikkat çekiyordu.

Devrim, değişimi insan iradesi ve enerjisiyle hızlandırmak olarak bilinir.

Evrim ile devrim arasındaki en önemli fark yine "hız" ve "özne" ile ilgili.

Mevcut düzenler devrimci arayışları nötürlemek için yine materyalist bakış adı altında "kendiliğindencilik" kavramınıretirler.

Bu konuda sözü FEHMİ ERBAŞ'a bırakalım (özetle):

Kendiliğindencilik

Doğada ve toplumda meydana gelen hareketler en genel anlamıyla iki süreçten oluşmaktadır. Birincisi objektif süreçtir ki, bu nesnel gerçekliği ifade etmektedir ve insan iradesinden bağımsız varlığını sürdürmektedir. İkincisi subjektif süreçtir ki, bu süreç nesnel gerçeğin insan bilincine yansıması, nesnel gerçeğin tanınması, yasalarının kavranması ve nesnel gerçeğe kölece boyun eğme yerine onu bilinçli ve akılcı tarzda etkilemeyi içerir. Subjektif süreç objektif süreci özgül durumlar dışında belirleyemez. Fakat objektif süreci hızlandırır veya yavaşlatabilir. Bu anlamda objektif süreci hızlandıran emekçilerin görevi örgütlü ve bilinçli bir mücadeleyle sistemi özgürlüklerin geliştirilmesi doğrultusunda değiştirir. Devrimciler kendiliğindenciliğin ideolojik köklerini özgürlük ve zorunluluğun çarpıtılmasında arar. Kendiliğindenciliğin teorisyenleri, soruna tutarlı bir şekilde yaklaşan materyalistler gibi görünebilmiş. Oysa sorunun özünü oluşturan nokta salt bir kör zorunluluktan bahsetmek değil, zorunluluk ve özgürlük arasındaki diyalektik ilişkiyi açığa çıkartmaktır. Kendiliğindenciliği göklere çıkartanlar ve onun önünde kölece boyun eğenler sürekli olarak doğa ve toplumdaki zorunluluklardan bahsederler. Fakat zorunluluğu etkileme ve emekçilerin bilinçlenmesi ve bu bilinç temelinde örgütlenmesi sorunlarını rafa kaldırarak revizyonist reformcu teraneye katılırlar. İşçi sınıfını örgütsüz ve bilinçsiz bırakmak doğal olarak onu mevcut mekanizmanın kölesi durumuna sokacaktır. Oysa işçi sınıfı "kör zorunluluğun" kölesi olmaktan çıktığı ve zorunluluğu egemenliği altına aldığı zaman kendisi ve insanlığı kurtarabilir.

Eleştirel Günlük said...

Zihni hocam bu onemli konuya katkiniz icin sagolun.

... said...

Harika bir konu EG dostum.
***
Nasilki gokkusaginin renkleri aniden sari-kirmizi-mavi vs olmaz aksine yavas yavas bir donusme vardir ve belli bir asamasina biz "mavi" diyoruz, devrim de ayni sekilde bir evrimsel surecin belli bir asamasindaki halidir.

Haydar EREN

Eleştirel Günlük said...

Sagol Haydar hocam. yani biz hic uslu durmayacagiz... Devrim hic bitmeyecek...