Pages

Apr 19, 2009

Fight Club - Dövüş Kulübü


2 nokta:

1) Yaratıcılık: Bir insan, normal bir insan, nasıl yazabilir böyle bir senaryoyu, böyle bir kitabı, böyle bir filimi nasıl yapabilir? Nasıl kameranın diliyle böylesi görselleyebilir bu deliliği? Yaşamadan mümkün mü ifade etmek bu deliliği, bu öz-yıkıcılığı, bu anti-sosyalliği? Sahi mümkün mü?

2) Politik Yaklaşım: Filmin kapitalizm elestirisi olduğu söyleniyor. Bireyin sahip olduklarının bireyin sahibi olmaya başlaması vurgusu ile, salt umutsuzluğun bir çeşit özgürlük formu oluşu ifadeleriyle, kapitalizm ile bireysel boğuntu ve depresyonla ilişkilendirilmesi kanıt olarak gösteriliyor bu kapitalizm eleştirisine. Doğru yanları var bu yorumların ama filim nerdeyse kapitalizmin kurumsal şiddeti hakkında, işsizlik hakkında, sömürü hakkında bir şeyler sunmuyor. Bir de filim nasıl da köküne kadar erkek egemenlik kokuyor öyle; şiddetinden cinselliğine kadar….

3 comments:

Anonymous said...

ama zaten şöyle değil mi, kendi yarattığı birey bu değil mi, sürekli şişirdiği, güdümlediği, 'BEN' ettiği, kadınlar bile cinselliklerini kullanarak güçleniyorlar, bu bir özgürlük mü ki, kendini erkeğin bakış açısından kurtarmışmı ki, g-stringe nasıl gelindi, özgürlüğün sembolü bu olabilir mi, ya da cosmopolitan da, sabah onu oral seks yaparak uyandırın demek olabilir mi, berbat bir ruh çürümesi yok mu, tanrı ölmüştü ama yerini başka bir şey almıştı, toplum ya da ilerleme fikri, cuklayınca tüm bunlar, geriye isyan eden 'BEN' ler kalmadı mı,,,
ve yanlış olduğunu bile bile şu yakın geliyor bana...
filmden alıntı...
Dinleyin Sürüngenler

Sizler özel değilsiniz,
Sizler güzel yada eşi benzeri olmayan
kar tanesi de değilsiniz,
sizler işiniz değilsiniz,
sizler paranız kadar değilsiniz,
bindiğiniz araba değilsiniz,
kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,
sizler iç çamaşırı değilsiniz,
Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!
Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz. Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz …





ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı’yla bir görüşme yaptım. arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. tanrı bana dedi ki: “neden?”
neden bu kadar acıya sebep oldun?
her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunuzu göremedin mi?
hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun?
karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı’ya baktım. ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı.
bizler eşsiz değiliz.
süprüntü ya da pislik değiliz.
biz sadece biziz.
biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok.
tanrı diyor ki: “hayır, bu doğru değil.”
peki. öyle olsun. tanrı’ya akıl öğretmek bana kalmadı ya.

Eleştirel Günlük said...

Kapitalism kendi elestirisini de kendi basarisi diye gosterebilme yeteneklerine sahip. Kendi pisliginden de kahraman yaratiyor. Yani monolitik degil. Yani bir tek kahraman tibi yok kapitalizmin. Belki de gucunun sirri burada...

Anonymous said...

şu da söylenemez mi, bu bir doğu avrupa kökenli film de olabilirdi,
benim kafamı hep şu kurcalıyor, şöyle düşünüyorum, en tepedeki değer özgürlüktür, ama sanki dinlerin anahtar sözcükleriyle ifade etmem gerekirse, ne adalet ne sevgi, ne barış, ne de doğayla barışıklık zuhur etti, bunun üzerine bir özgürlük inşa etmek ise zor görünüyor, duyarlı bir insanın ahlaken (duygu kapasitesi yoksa etik olarak) sindirebileceği bir özgürlük olduğunu düşünmüyorum,,, neyse lanet olsun ki lanetliyim,,,