Pages

Mar 2, 2009

Edi Bese!

Aklım bir türlü bir ulusa ya da guruba kendi dilinde kendini ifade etme olanağının yasaklanmasını değil bu yasağı içine sindiremeyi ve mantıksal argümanlarla tartışmayı almıyor bir türlü. Nedir bu kadar zor olan? Nedir bunun altında yatan gerçek sebep? Bunun temelinde bir nefret, bir kindarlik, bir zulum-sevicilik, bir ırkçılık olma olasılığı aklıma yatmıyor, çünkü zaten bu sayılanlar “neden” olmaktan öte birer sonuç olarak karşımıza çıkıyorlar; akıldışı sonuçlar bileşkesi. Böylesi bir akıldışılık olsa olsa akıl-dışı başka bir şeyle açıklanabilir: Akıldışı korku ve kaygı...

Yani bu sorun politik olmanın ötesinde patalojik bir sorun aslında. Ya da patolijiyle öylesine içiçe geçmiş ki ayırd etmek olnaksızlaşmış durumda. Marcuse’nin Amerikan toplumu için söylediği şey geliyor aklıma:

“And yet this society is irrational as a whole. Its productivity is destructive of the free development of human needs and faculties, its peace maintained by the constant threat of war, its growth dependent on the repression of the real possibilities for pacifying the struggle for existence - individual, national, and international. “ (Marcuse, 1964, p.1)


"...ama işte bu toplum bir bütün olarak akıldışıdır. Üretimi insanın ihtiyaç ve yeteneklerinin özgürce gelişimini yok eder, barışı mütemadî bir savaş tehdidiyle ayakta durur, büyümesiyse ancak -bireysel, ulusal ve uluslararası- var olma mücadelesini uzlaşmaya/huzura vardırabilecek gerçek olasılıkların baskı altına alınmasıyla mümkün olur" (*)


Türkiye ülkesi ve toplumu akıldışı bir parçalanma korkusuyla, dörtbiryanı hem dışsal hem de içsel düşmanlarla sarılmış olma korkusuyla kendi gölgesini bile düşman sayma halisinasyonuyla çıldırmıştır. Her an düşman saldırıları altında olduğu hezyanıyla kendi çocuklarını bile yiyen bir canavara dönüşmüştür.

Kendi kanından daha ne kadar beslenecek bu ülke sahi?

* Çevirinin berbatlığı :-) şimdi FarukAhmet'e aittir. Daha güzel ifadeler ve önerileriniz varsa ve paylaşırsanız FarukAhmet çok sevinecektir

6 comments:

Faruk Ahmet said...

Şimdi acelem olduğu için sadece hızlı bir çeviri yaptım, sonra bu konuyu daha konuşuruz inşallah:

"...ama işte bu toplum bir bütün olarak akıldışıdır. Üretimi insanın ihtiyaç ve yeteneklerinin özgürce gelişimini yok eder, barışı mütemadî bir savaş tehdidiyle ayakta durur, büyümesiyse ancak -bireysel, ulusal ve uluslararası- var olma mücadelesini uzlaşmaya/huzura vardırabilecek gerçek olasılıkların baskı altına alınmasıyla mümkün olur"

(Son cümlede bir hatanız var sadece -eğer asıl ben yanılmıyorsam. Oradaki pacify kötüleyici anlamda kullanılmıyor, "varolma savaşının yarattığı acıları dindirme, ortaya çıkardığı karmaşıklığa asayiş getirme" anlamında..)

Selamlar

Eleştirel Günlük said...

Cok sagolasin Ahmet. Senin ceviri benimkinden iyi valla.

Simdi seninkini oraya aliyorum..Keh keh keh...

Benim hala icim su pacify meselesinde rahat degil...Gelismeyi uzlasmada huzurda arayan biri degil Marcuse. Bir de hep vurguladigi gibi herzaman "nagatif" olmak devrimcidir. Bana "pacify" terimi sanki daha sonra gelistirecek olacagi repressive tolerance kavramina bir zemin gibi geliyor. Bakalim diger leri ne der bu konuda?

Faruk Ahmet said...

Çok da mühim değil ama, lise İngilizce hocamdan beri kimse bana Ahmet dememişti, garipsedim. farukahmet, olmadı faruk olsun bundan sonra benim adım. :)

Eleştirel Günlük said...

Sahi niye butun yetkileri elime alip adini traslamasim. Valla hic bilmeden olmus. Affola...

Anonymous said...

Bence bütün sorun Türkiye'nin sosyal bir devlet olamayışından kaynaklı Eleştirel Günlük.

Bu Türban'a bakılınca da böyle, Kürt Sorunu'na bakılınca da!

Çünkü gerçek bir sosyal devlet, halkını odunla-kömürle-makarnalarla-200 TL'lik yardım paralarıyla-peynirle vb. bilmem başka şey'ciklerle sadaka kültürü bunu emrediyor diyerek sosyal devlet olduğunu iddia etmez.

Sosyal devlet herkese eşit olmakla yükümlüdür. Sosyaleşemediği sürece de kendini kemirmeye devam edecek bu ülke.

Eleştirel Günlük said...

Yeraltindan Notlar sagol katkin icin. Kuskusuz sosyal devlet olmak onemli ama sosyal devleti olusturan o tek tek bireyler meselesi de onemli bence. Yani bireylerin payini da goz ardi etmemeli. Yani bireyler alabildigine edilgen, devletin uzaktan kumandayla yonettigi robotlar degiller ki...

Ilk cumlede de dedigim gibi yasaklamayi degil de bu yasagi bireylerin savunmalari, aklamalari gerekcelendirmeleri, ya da sessiz kalarak onay verisleri (ki mesele Israil olunca insan haklari savunucusu kesilen yuz binleri de katiyorum buna) almiyor.