Pages

Feb 21, 2008

Tayyip ile Perihan Meselesi

Yazdığı bir yazıdan dolayı kendisini mahkemeye veren Tayyip’e Perihan Mağden çok kızmış belki de alınmış. “Sayın Davasever Başbakan” başlığı adı altında başbakına sesleniyor. Yazının ortalarında şöyle bir şey diyor “Yıllar yıllar önce okuduğunuz 1 ŞİİR YÜZÜNDEN hapis cezanız kesinleştiğinde, yazı günüm olmadığı halde, Adalet mercilerimize yönelik zehir zemberek bir yazı kaleme alarak, panterler gibi sizi savunmuştum.”

Eeeee ne olmuş yani! Yani sen adamı bugünler için mi savundun Perihan hanım? Ben de ilkelerini savunuyorsun sanmıştım. Ilkeleri savunurken de böyle birileri herzaman çıkar, ne var bunda! Eğer adamı o dönem savundun diye bir maddi karşılık bekliyorsan ayıptır, çünkü çalıştığınız gazetenin patronu bunun için maaş veriyor size zaten. Vermiyor mu! Daha ne istiyorsun?

Yok adama adaleti ya da hukuğu ya da demokratlığı ögretmek istiyorum diyorsanız o da garip. Koca başbakan olmuş adama bunlar öğretilir mi allah aşkına? Bir de adam demokrat olduğu için başbakan seçilmedi. Müslüman olduğu için başbakan seçildi. Adamın oy kitlesinin analizini yapan cıkmadı mı hiç?

şimdilerde de herkes özgürlük pezevengi kesilmiş. “Türban” özgürlüğünün peşinde bu “mazlum” müslümanlar için “No Pasaran” der olmuş. Sanıyorlar ki herşey güllük gülistanlık olacak böyle iyi niyetli, müsüman, laik, ve demokrat olunca.Oysa yarın hiç de böyle olacak diye bir garanti yok. Aslında gerçekçi düşünürlerse, asıl olma olasılığı yüksek şey, bu mazlum gördükleri müslümanlarin ilk firsatta ağızlarına sıcacaklarıdır.

Bi ara bir iki arkadaş vardı eylemlerde polisin şiddet kullanmasına kızarlardı. “Alçak herifler! Nasıl da vuruyorlar” derlerdi ama bir safça şaşkınlik içerirdi bu yakınışları. Yahu size gül atmalarını mı bekliyorsunuz dedim de bana çok kızmışlardı…Polisin asıl görevinin halkı korumak olduğunu mu sanıyorlardı ne!
Sahi Perihan hanım ne bekliyor? Yahu bu herif müslüman. Bu herif kızınca “ananı da al git burdan!” diyecek kadar babaerkil, ERKEK, ve DELIKANLIdır. Sen kadın halinle ne konuşuyorsun! Onun düşlediği dünyada olsaydın değil mahkeme seni dizinin üsüne yatırır bi güzel döverdi.Ya da seni kocana şikayet eder onun dövmesini isterdi.

Güldürmeyin beni ne olur. Gerçekçi olun bir müsümandan yapamayacağı şeyi beklemeyin…

Ha bir de unutuyordum ( hani moda olmuş ya!) adamları demokrasi diye diye ötekileştirmeyin :-)

6 comments:

zihni örer said...

Merhaba sn. dost,
Perihan Mağden'in
BURADAki yazısını okudum.
Sizin tırnak içine aldığınız bu
paragraf
“Yıllar yıllar önce okuduğunuz 1 ŞİİR YÜZÜNDEN hapis cezanız kesinleştiğinde, yazı günüm olmadığı halde, Adalet mercilerimize yönelik zehir zemberek bir yazı kaleme alarak, panterler gibi sizi savunmuştum.”
yazının ana fikrini belirlemiyor bence.
Burada Tayyip'e "yeri geldiğinde seni bile savunabiliyorum" demek itstiyor daha çok.
Yazının devamını okuduğumuzda görüyoruz ki, Tayyipin türban ve şiir konularında görüldğü gibi, takındığı tavırların ikiyüzlülükten ibaret olduğunu şiddetle belirtiyor.
Evet, Perihan da sonuçta para'nın gölgesi altında yazıyor ama, bu kadarına cesaret edemeyenlerin yanında sempatik geliyor bana:))
Haksız mıyım?

Eleştirel Günlük said...

Zihni bey sagolun yorumunuz icin. Sizin mesajinizdan sonra tekrar okudum Magden'in yazisini ama fikrim degismedi. Sunu soyleleyim Perihan Magden severek okudugum ve saygi duydugum kose yazarlarindandir. Ancak sozu edilen makalenin ana omurgasini mahkemeye vermeler olusturuyor bence cunku davalarla baslayip davalarla bitiyor. Tayyip'in takindigi tavirin tutarsiz oldugunu da dusunmuyorum. Benim de altini cizmek istedigim bu. Bu adam(lar) kendileri icin gecerli olanain baskalri icin de gecerli olmasi gerektigi gibi mantigin en ilkel en temel ilkesine bile sahip degiller. Bu nedenle de bizden (her kimsek) farklilasirlar. Bunlar "Biz yaptikca zulum degildir. Biz yaptikca ayrimcilik degil. Biz yaptikca adaletsiz degil" diyenlerdir. Yani Magden'de guzel soyluyor "bu adamlar bir kez olsun parmak kaldirmadilar DIGERlerinin ozgurlukleri konusunda. Kaldirdilar mi? Iste bunun icin tutarlilar. Yanlis olan bizim onlardan INSAN olmayi beklememiz. Humanist evrensel degerleri takinmalarini arzu etmelerimiz. Humanism bunlarin deger yargisi degil. Insan bir KULdan baska bir sey degil bunlar icin. Kul'da pasif, edilgen, objelesmis bir yaratilmis bir varliktir. Hepsi bu. Bunun icin dedim bu adama demokrasiyi de ogretemzsiniz. Demokrasi degil teolojidir adamin ideolojisi. Umarim anlatabildim. Saygiyla...

zihni örer said...

Evet, anladım ve düşüncelerine aynen katılıyorum öz olarak. Ama, Mağden'in yazısının asıl mesajı Tayiip'ders vemek değil, üçüncü muhataplara yani, tayyibi masum gören saf vatandaşlara yönelik olduğunu çıkaramaz mıyız?

Tayyibib bu ko uda demokrat yapmanın elbette imkanı olamaz. En azından takiyyelik tutumları açıklamaktan kaçınılması gwerekmez. Yoksa sessiz kalındığında, bu takiyyecilik doğal paradigma yerini alıyor.
Sonuçta yararlı olduğunu düşünüyorum.

Anonymous said...

aslında 80'lerle birlikte yürürlüğe giren yeni bir gazeteci tipi olan ve hemen her gazetede nazar boncuğu niyetine mutlaka bulundurulan üç beş entelektüel gurudan biri perihan mağden. sonuçta iyi kötü hemen her gazetede bir kaçına rastlayabildiğimiz ve okuduğumuz zaman "vay be helal olsun nasıl da yazmış" dediğimiz köşeyazarı tiplerinden biri (bir tür pasiflora görevi gördüklerini düşünüyorum). haksızlık etmek anlamında değil ama aslında ülke gündemindeki konuların hangi çerçeveler içinde, hatta hangi dille tartışılacağını da çoğu kez bu yazarlar belirliyor. temel belirleyenleri; sürekli azarlayan, had bildiren, tanımlayan, adlandıran, sınıflayan, kategorize eden bir tarzlarının olması. birer psikyatrist edasıyla hastalık teşhis ediyorlar hoşlarına gitmeyen herkeste ve her toplulukta; birer sosyolog edasıyla sosyal analizler geliştiriyorlar, kendi makul buldukları politik çerçeveler içinde. sonuçta artık entelektüel denince bu insanlar akla geliyor bu ülkede. hele de bir ayakları üniversitedeyse bu kişilerin mutlak iktidarı oluyorlar gündemdeki her konunun. mağden özelinde de söylenebilirse tayyip ve emine çiftinden çok hazzetmeyen, ancak abdullah ve hayrünisa çiftine bayılan bir yazar görüyoruz bu serüvenin başından beri. kendilerince gül çiftini daha makul, daha mazlum, daha çekici, daha samimi falan buldular ve ilan ettiler bir grup "içimizi ferahlatan gazete yazarı" olarak. kullanılan dile bakarsanız ortada sürekli bir mağduriyet ve mazlumluk söylemi hakim. örneğin türbanlı kadınlar için "kız çocukları" ve "yavrularımız" söylemiyle belirlenen inanılmaz bir şefkat, kayırma, kollama hakim dillerine ve duygularına. böyle tanımlar kullanmayan herkes sıklıkla azarlanıyor mağden (ve diğerleri) tarafından köşesinden. örneğin türbanlı kadınlara yönelik her tür ayrımcı dil konusunda inanılmaz hassas olan bu yeni çağın yeni tip "papatya" köşe kadınları (nur çintay gibi bir mahlukat bunların başında geliyor) meydanlara, anıtkabire falan giden kemalist ya da olup bitenden rahatsız olan kadınları tuhaf, çok kötü niyetli cinsiyetçi bir dille dalgaya alıyor, aşağılıyorlar ve bunda bir beis görmüyorlar. kemalist kadınlara çok bayıldığımdan ya da habire anıtkabire koşulmasını çok onayladığımdan değil ama türbanlı kadınlar konusunda cinsiyetçi bir dil kullanmamak konusunda gösterilen aşırı hassasiyet ve hakikaten bazen mide bulandıracak düzeye gelen aşırı kollama halinin karşı taraf olarak adlandırılan kadınlar söz konusu olduğunda aldığı bu şekli iğrenç ve ahlaksız buluyorum sadece. kokoşlar, sarı röfleli parti kadınları, eli bayraklı izmir kadınları (evet özellikle izmir'li kadınlarla bir dertleri var bu gurup köşe kadınının) gibi tanımlamalar bu guruptaki kadınlar için kullanılan ve şu an hemen aklıma gelen hafif tanımlamalardan sadece bir kaçı. hakiki dert ve kaygı tespit eden paratonerlere dönüştü bu köşeyazarları. mağden'in niyeti beni bağlamaz, benim okuduğumdan anladığım şu; perihan hanımın da (diğer bir çok "aman da aman pek liberal, ve fakat arada solcu" yazar, hoca vs. gibi) iktidara fena halde içerlediği. "biz seni fındıklarla, cevizlerle, ballarla besledik destekledik bize bunu mu yapacaktın tayyip?" şaşkınlığı. bu günlerde herkesin yazıp söylediklerini aklımda tutuyorum ben; önemli çünkü. mesela bir türban mücahitine dönüşen ferhat kentel'in falan acaip öfkeli herkese solculuk ve demokratlık dersleri vermeye kalkışan yazıları çok önemli, saklıyorum hepsini, kaydediyorum. ha ne işe yarayacak bir gün yeğenlerime falan "tanıyın bunları" diyeceğim çünkü. iyi öğrenin; aynı dili, aynı sözcükleri kullandık ancak o sözcüklerle aynı şeyleri söylemedik. beni ilgilendiren tek şey şudur: bu gün artık kendi sözcüklerimize sahip çıkmalıyız. çünkü mağduriyetini hakka havale eden bir mazlumlukla, herşeyin terazisi haline getirilmiş bir vicdan muhabettiyle ulaşılacak yerin sınırları belli. herhalde vicdan olgusunu en fazla sorunsallaştırmış hannah arendt'in bile hatırlatma gereği duyduğu "bu kavramın girdiği her yeri kokuşturma" anına geldiğimizi teslim etme zamanındayız. korkut boratav'ın söylediği gibi kimlik siyasetinin nihai hedefiyle hesaplaşmak ve aslında 15- 16 haziranları yaratan işçilerin arasında da cumaya gidenler, namaz kılanlar olduğunu düşünmek lazım. şimdi hem cumaya giden hem de sınıfsal bilince sahip bir işçiden söz edilebiliyor mu? dinin kendisi bir siyaset ve ideoloji olarak heryerde ve giderek hayatın ve zihinlerin tek belirleyeni halini almış durumda. aptal kadın programları bile bir islam uzmanı olmadan yapılmıyor artık; kürtajdan, koca dayağına kadar her konuda bu din "alimlerinden" icazet alınıyor. kaybettiğimiz, yeni çağın entelektüellerinin lanetlediği dilimizi yeniden bulmalıyız. islami bir tarih yüküyle belirlenmiş, bu günün hakim ideolojik entelektüel diliyle hesaplaşmak gerekiyor. bu dili kullanan, üreten ve çoğaltan entelektüellerle ve köşe yazarlarıyla da. artık her cümlenin ardında fetullah hocanın ağlak yüzünü görmeye başlamaktan gına geldi. milliyetçilikten azade bir islamcılık varmış ya da egemenmiş gibi sadece milliyetçilere giydirme halinden de artık gına geldi. milliyetçilik ve islamcılık tartışmalarıyla örtülen ve dozu her gün daha da artan egemen sınıfların sömürü düzeneklerini göz önüne çıkarma zamanını çoktan aştık. sadece eleştiren ve yakınan bir konumdan yeni bir muhalefetin ve solun örgütlenemeyeceğini, başka türlü bir yarının yaratılamayacağını da farketmemiz gereken bir an bu. ulusalcı ve antiemperyalist olan ancak ne hikmetse antikapitalist olmayan bir tuhaf ucube "sol" oluşuma karşı olduğu kadar,kapitalizmin bu gün, bu ülkede; "namazında niyazında bir türkçülük" kostümü giymiş haline karşı da bir mücadeleyi dillendirmek ve hayata geçirmek gerekiyor. sevgiler. sima güler.

zihni örer said...

"sevgiler" diye bitirmiş sima güler yazısını:)
(öyleyse) Sevgili sima güler,
O kadar net ve anlaşılır açıklamışsınız ki, teşekkür ediyorum kendi adıma.
Ancak, psikyatrist edasıyla hastalık teşhis ediyorlar
derken, söz konusu yazar P. Mağden olduğuna göre, yukarıdaki link verdiğim makalesinde, Ben Psikoloji mezunuyum. dediğine göre, bunu ayırt etmenizi beklerdim.
Onun dışında yorumunuzdan etkilendiğimi söyleyim tekrar.

Eleştirel Günlük said...

Sevgili Sima cok tesekurler bu tartismaya katkin icin. Ictenliginden akan kizginligina, yilginligina katilmamak elde degil. Ben senin cok guzel gozlemledigin bu "nazar boncugu niyetine mutlaka bulundurulan" unsurlarin nazar boncugundan ote bir isleve sahip olduklarina inaniyorum. Marcuse 60'larda soylemis. Kavramin tam turkceye nasil cevrildigini bilmiyorum ama Ingilizcesi "repressive tolerance'. Bize dayatilan 301'lerin tahamulsuzluklerinin ote yandan tahamul-gostergesi haline getirmeyi amaclayan bir soguk savas taktigi. Illizyonist bir ozgurluk yaratmi yani."Bakin ne kadar ozgurlukcuyum, bu adamlara boyle bir statu veriyor bu tur laflar da ettiriyorum" diyen bir tavir. Yani yiginlara ozgurluk var illizyonunu yaratmanin unsurlari bunlar. Ve dusunun bu adamlarin yazdigi bir sutunla ayni gazatede yer alan agzi salya sumuk ve salakca nefret kin cinnet dolu onlarca diger sutun. Yani illuzyonun yanisira bu tipler ayrica radikal fikirleri naturalize etmekte de kullanilmaktadir.

Ne igrenc bir dunyada yasiyoruz. Mide bulandirmayacak seyler karaborsa...