Pages

Aug 3, 2007

2 Ayrı Olay 2 Ayrı Haber

Iki haber. Biri Hürriyet’de diğeri Bianet’te. Ikisi de insan yaşamıyla ilgili. Insan yaşamına gösterilen değerle ilgili. Haberlerin başlığı ve kısa özetleri şöyle

Hürriyet:
Insanlık Dersi:
Türkiye’de yaralanan Danimarka’lı anne-oğul, ambulans uçakla ülkelerine gönderildi.


Bianet:
"İyi Bak, Anneni Son Görüşün Olabilir"
Ankara - Tutuklu Nevin Yaylacı üç gün boyunca defalarca kriz geçirdi, baygın düştü, hafızasını kaybetti. Cezaevinde migren, kelepçeli götürüldüğü hastanede sinüzit dediler. Sonunda beyin kanaması teşhisiyle ölüm sınırındayken ameliyat oldu. Şimdi yoğun bakımda...


Defalarca okudum iki haberi de. Hürriyet’teki habere diyeceğim yok. Herkese öyle davranılsın bence. Ancak Hürriyet’in neden Bianet’teki haberin insanlık dışılığında haber olacak birşey bulamayışı, haberden saymayışı sorgulanabilir olsa da ben nammussuzluklarından ve ahlaksızlıklarından bıktığım ve umutsuz olduğum için medya eleştirisi yapmayacağım. Ben insanlık eleştirisi yapacağım Başbakana ve Hürriyet’e inat. Yok yok eleştiri de değil içimi dökeceğim dilime geldiği gibi.

Adalet Bakanından Sağlık Bakanına,
bu soruna dava açmayan ya da açmayacak olan cumhuriyet savcısından, dava açılınca suçlularda bir kasıt bulmayacak hakimine kadar,
Sincan Kadın Kapalı Ceza ve Tutukevi müdüründen, gardiyanına,
infaz memurundan hapishane doktoruna,
ambulans yerine ring aracını tahsis eden yetkiliden Sincan Devlet Hastanesi'nde yanlış teşhis koyan doktora kadar
hepinizin insanlığına, ahlakına, inancına, sizi yetiştiren ananızın ve babanızın görgüsüne şaştığımı söylemek istiyorum…

Ama hiç bilmez miyim böylesi kınamalar etkilemez bile köseleleşmiş ar damarlarınızı. Sizi kınamak da istemiyorum. Ne istiyorum biliyor musunuz? Hayatta başka hiçbir şeyi bu denli çok istememiştim hatta böyle bir şeyi isteyecek kadar çileden çikacağımı bile düşünmemiştim. Şunu istiyorum: darbe olsun, işgal olsun, kıyamet kopsun istiyorum, en eli kanli en insanlıktan çıkmış bir diktator iktidarı ele geçirsin istiyorum ve siz bir sekilde Sincan Kapalı cezaevine atılmış olun ne olur. Ve orda sizin sayın Yaylacı’ya davrandığınız gibi size davranılsın sonra da inafaz memurları çoçuklarınıza “iyi bakın annenize ya da babanıza çünkü bu son görüşünüz olabilir” desin…Allah da yok ki belanızı versin. Adil bir Allah’ın varolamasını bu kadar çok istemiş miydim hiç?

15 comments:

Anonymous said...

Sonra diktatörü kime havale edeceğiz?

Şaka bir yana, evet, değişim çok zor. Neyi değiştirmek gerek, bunu nasıl yapacağız, bunu bilmek daha da zor. İnsanın olduğu yerde suçun olacağını unutmamak gerek, önemli olan suçun olduğu yerde cezanın da olması. Ne yapılabilir? Yapılabilecekler arasında payımıza düşen nedir? Oturup bunları düşünmek herhalde daha faydalı olacaktır.

Ve adalet? O da nesi? Suç-ceza ilişkisi? Belki...

Anonymous said...

igrenc bir durum gercekten.....
ben böyle düzenin.....

Anonymous said...

Arkadaslar,
Memlekete gelir gelmez, AKP-CHP tartismalarinin ortasinda buldum kendimi. Herkes konusuyor. Elbet konusmak guzel ama... Akif'in dedigi degisim bu yolla zorlanabilir mi?

Devlet disi siyaset mumkun mudur? Bunu tartismamiz gerek bence.

Eleştirel Günlük said...

Arkadaslar ses verdiginiz icin tesekkurler.

Ben hala olayin kizginligini ustumden atmis degilim. Yogun bir bicimde de cesitli kavramlar arasinda mekikler dokuyorum;

Hukuk,hukugun ustunlugu, ve hukugun hukuksuzlugu, devlet, vatandas, hapishane, mutlak kontolun saglandigi bir uzam olarak ulke ve hapishane, tecrit, F tipleri, politik soylem, aclik grevleri, TAYAD, lincler, digeri'ni yabanilastirma efekti olarak siyasi ve politik soylem, topyekun devrim mi kucuk kucuk devrimler mi?

Bir de o hani "bir of ceksem karsiki daglar yikilir"...

Anonymous said...

Değişimi (yalnızca) akademik düzeyde değil, aynı zamanda alttan başlayan bir hareketle mümkün görüyorum ben. Bu noktada sivil toplum büyük önem kazanıyor. Devletin yapısında aksaklıklar olduğunda sivil hakkın üstünlüğü üstten aktif siyasetle mümkün hale gelecektir elbette ama farkında olan ve hareket etmeye gücü ve cesareti olan bir sivil toplumun devleti anlama şekli değiştiğinde siyaset alttan yapılmasa da şekillendirilebilir.

Bu da belli birikimlerin insanlara aktarılmasıyla mümkün, bir biçimde.

Eleştirel Günlük said...

Proetcontra sagolasin bir yerlerden baslamamizi sagladigin icin. Ben su asagidan mi yukaridan mi baslamali soylemini retoriksel ve konuyu bir yerlere goturmeyen, baslandigi yerden bir adim sonra kendiyle celisen bir mantik gibi bulmusumdur hep. Bunun sadece belki bir toplumsal yapinin ya da toplumun olusumunun baslangicinda yardimci olabilecek bir sey diye dusunuyorum. Plato gibi bir Republic ya da Marx gibi devrimden sonra bir Kominist dunya kurarken nereye nerden agirlik verelim hesabi yapiyor olsak anlasilir gibi gelecek bana sanki bu soylem.

Simdi elimizde olan icine edilmis bir Ulke. Birseylere guvenip ustune birseyler kurmak icin ne yukarisi saglam ne asagisi. Ne yikma ne de yeniden yapma olanagina sahibiz. Ortasindayiz bir bok yiginin ve hic kimse temiz kalamiyor; ne yaparsak yapalim birseyler sicriyor ustumuze. Yani kimse muaf degil bu kirlenmeden. Insan’a ve insan yasamina deger vermeyen bir virus var ortada ve bu butun sistemi sarmakta.

Dedigin gibi sivil toplum ve hukuk anahtar kelimeler bence. Ve hapishane ortami gercekten toplumlarin turnusol kagidi gibi. Cunku hapishanedeki insan butun yalnizligi, butun zavalliligi, gucsuzlugu ve hatta yuzlerce gun acliga ve iskenceye dayanacak kadar butun guclu yanlariyla elinizde. Ama yine de en son kertede devlet, ya da hukuk, ya da adalet butun gucleri elinde bulundurandir. En son dudugu calacak olan mahkum degil butun otoriteyi elinde tutan gardiyanin dudugu, memurun telefonu, doktorun raporudur. Mahkum halk dusmani da olsa, vatan haini de olsa, devletin ya da hukugun (oysaki ayri ayri kullanilmali bu iki kavram ama Turkiye icin niyeyse bu ikisini birbirinden ayiramiyorum) guvcencesi altinda olmalidir elleri kelepcelenmis de olsa. Hapishane bilerinin ideolojisinin hizmetinde intikam alma yeri degildir. Hapishanenin musterisi herkestir. Kim garanti verebilir yarin oraya dusmeyeceginizi. Mutlaka eli kanli katil olmaniz da gerkmez! Eli bayrakli militan da. Bir trafik kazasindan da dusebilirsiniz hapishaneye.

Dikkatinizi cekmistir, sagda ya da solda durmamaya calisiyorum. Asagida ya da yukarida da durmayaya calisiyorum. Heryerde olmaya calisiyorum. Insani merkeze koymaya calisiyorum. Hangi system olursa olsun varligini surdurebilmek icin insani merkeze koymak zorunda. Herkes bir yerlerinden (nereden tutabiliyorsa) tutmali. Ve hukugu (su varolan hali bile silemeyisinden iyidir) isletmeli. Hukugu talep etmek en dogal an acil hakkimiz. Herne kadar edalet mulkun temeli demisse de Ataturk, ben adaletin insan yasaminin guvencesi olmasi gerektiginine inaniyorum( malin ya mulkun degil) . Ve bunu talep etmeliyiz. Cok basit oysa. Verdigimiz vergilerle isini iyi yapmak kosulunda maas alan biri isiniiyi yapmiyorsa, bilerek iyi yapmiyorsa bir bedeli olmali bunun. Doktor hastayi oldurme lisansina sahip olmamali. Nevin Yaylaci’ya tani koyamayan doktor Yaylaci’nin olumu ihtimalinde once cinayetten yargilanmali cinayetten oldurmedigini ispatlayana kadar. Hapishane muduru de? Iste bunu herkes talep etmeli cunku herkes (kendiniz, anneniz, esiniz, kardesiniz) Yaylaci’nin yerinde olabilir. Bunun icin topyekun bir devrime de ihtiyac yok. Cok ideal soylemlere de. Oncu partiye de, aptal kalabaliga da. Herkes bir yerinden tutmali. Herkes bu cinayetleri, yasama donus katliamlarini, F tiplerini, olum oruclarini olusturan kosullara karsi cikmali. Chomsky bi konusmasinda diyordu ki herkesin yapabilecegi mutlaka bir sey vardir. Herkes herseyi yapamaz ama herkesin yapabilecegi mutlaka bir sey vardir…

Anonymous said...

"Simdi elimizde olan icine edilmis bir Ulke. Birseylere guvenip ustune birseyler kurmak icin ne yukarisi saglam ne asagisi. Ne yikma ne de yeniden yapma olanagina sahibiz. Ortasindayiz bir bok yiginin ve hic kimse temiz kalamiyor; ne yaparsak yapalim birseyler sicriyor ustumuze. Yani kimse muaf degil bu kirlenmeden. Insan’a ve insan yasamina deger vermeyen bir virus var ortada ve bu butun sistemi sarmakta."

ben buna fena halde katılacagım.....ama son satırlardaki virüs sistem ikiliğini değiştirmek kaydıyla.....sistem virüsün kendisidir demesek bile (ki niye demeyelim demek gerekir), virüsün üretidiği yerdir demek gerek.....şu ortasında olduğumuz yığın sistemin ta kendisi olduğundan, ne bok yiyeceğiz tam kestirmek zor....

Eleştirel Günlük said...

Tamam Kacakkova seni mi kiracagiz virus sistem ikiligini degistirelim. :-{)

Virus analojisini kurarken kaynagindan ote islevini dusunmustum ben. Hani butunu saran, butune bulasan ve cokerten islevi. Simdi peki "butun"u niye koruyalim ki sorusu sorulacak. Butunden kastim da o "vatan-millet-Sakarya olan butun" degil. Icinde ben'in de oldugu butun. Yani virusun bana, sana, size, onlara da bulasma olasiligi...

Biraz pragmatik bakmak istiyorum meseleye. Bunun icin sistemin kendisinin virus olup olmadigini tartismanin cozume yonelik bir yarar saglayacagini dusunmuyorum acikcasi. Ancak oylesi bir cikarsama (yani sistemin kendisinin bir virus olusu) yine meseleyi bipolar bir ikileme indirgeyecek ve siglastiracak cozumleri. Cunku onu kabul ettikten sonra tek cozum sistemin toptan yikimi olarak ortaya cikacak ki bunun ne nesnel ne de oznel kosullari var ortada. Bu nedenle virusu yaratan yada virusun uremesini saglayan bir ortam diye bakmali diye dusunuyorum ben. O zaman da yapilmasi gerekenler daha net ve daha yapilabilir capta gorunecektir.

Anonymous said...

Alttan ya da üstten başlayan bir sistemleştirme değil kastettiğim. Toplum ve devlet ikilisinden bahsediyorum.

"Adalet mülkün temelidir" aslında bu konuştuklarımızı çok güzel ifade ediyor. Halife Ömer'in bu sözünde mülk, devletin maliki olduğu toplumu imliyor. Yani "adaleti sağlanmamış toplum ayakta duramaz". Bunu bugün nasıl okumalı? 'Hukukun üstünlüğü', hukuk ancak güçsüz olana öncelikli sahip çıktığında birşey ifade eder. Başarılı bir hukuk ülkesinde devlet zaten kendini koruyacak mekanizmalara sahip olduğundan, mahkemeler sivil bireyi önceler. Çünkü o bireyin tek korunağı odur. Bizim ülkemizde belli düşünceler devletin ince bir ip üzerinde yürüdüğünü, her an tehlikeye girebilecek koşullar içerdiğini falan şırınga eder sürekli. Bu devletin yönetimle ilgili olmaktan başka, türlü alanlarda farklı beklentileri olduğunu gösteriyor. Bu koşullarda görev farklı bir hal lır, 'yönetilmek' olumsuz bir anlam kazanır. İşte üstten sözgelimi anayasa değişim paketleriyle ve alttan haklarını talep etme gayretinde olan bir toplumla bu yığın temizlenmeye başlayabilir. Bu elbette uzun süreli, zor bir çaba. Fakat elinden iş gelenler bir gayret içerisinde oldukça birşeyler mutlaka değişecektir.

Anonymous said...

nesnel ve öznel kosullar.bunlari belirlemek, netlestirmek kolay dewgil.hatta bir noktada isin icinden cikilir da degil.yapilabilir olanlar konusunda ise cesitli cephelerden bir seyler söyleyenlerin hepsi haklidir.bunlarin teorik bakimdan en mantikli ve makul olanlari da "radikal demokrasi"(Laclau) önerisidir.bu yapilabilir olanlardan ne umulabilir sormaya gerek yok.icinde bulundugumuz yiginin degismeyecegini zaten kabul ediyoruz.

Eleştirel Günlük said...

kacakova su radikal demokrasi kavramini biraz acarmisin? Bir de icinde bulundugumuz yiginin degismeycegini soylerken onlarin hic bir transformasyona ya da donusume ugramayacagini varsayiyorsak radikal demokrasi mucadelesinde sosyal harketliligi kim ve nasil gerceklestirecek? (sadece sesli dusunuyorum)

Anonymous said...

elestirelgünlük,

bu aslinda aklimda olmayan ve simdi saglam bir sekilde aciklayamayacim bir kavram.bir vakit belki yogunlasabilecegizdir.siyasal felsefe ya da teoriye gelmedik daha.simdilik yine de genel gecer cizgileri belirterek (didaktik olmak pahasina) bir kac sey söylemek mümkün.....

Radikal demokrasi, niyet olarak demorasinin radikallesmesi iken radikalligin de demokratriklestirilmesi projesidir. Post-marksizmin siyasal teorisini ortaya koyan bir kavramlastirmadir. Ben postmarksizmin kuramsal düzlemde epey önemsenmesi gerektigini düsünenlerdenim. Radikal demokrasi kavramlastirmasi felsefi ve kuramsal baska tartismalara baglidir, ama siyasal bir teori olarak alindiginda olumlu ve olumsuz yanlarina bakmak, gecerliligini ve somutlugunu düsünmek gerekir.

“Liberal özgürlük” anlayisi ile “sosyalist esitlik” anlayisi arasinda bir denge arayisi olarak okunabilir bu yönelim. Herhangi bir siyasal yaklasimi ben ancak olumsuzlulama egilimdeyim.Bana makul gelecek en acik siyaset “Devlete karsi toplum” düsüncesi olacaktir, ki bunun nesnel ve öznel kosullari bugünkü dünya tarafindan olanaksizlastirilmistir.

Laclau ve Mouffe”nun bu kavrama dair sunduklari acilimlarin hepsinin tamam oldugunu ve benimsenecegini düsünmek gerekmiyor.Bu kavrama dair Fuat Keyman”in ve Hasan Bülent Kahraman”in cesitli acilimlari var. Ben genel olarak bundan liberal demokrasi anlayisinin bittigi yerden sonraki demokrasi arayisini anliyorum.

Sistemi disardan tanimlanan ve taarruz edilen bir sey gibi degilde, icerden hegemonya mücadelesinin bir tezahürü olarak ele alan, sosyalizm gibi stratejik bir siyasal yönelim yerine, mücadele cogulluklarini baz alan bir siyasal anlayisin ürünüdür. Toplum imkansizligi ve siyasal olanin toplumsal oldugu varsayimlariyla birlikte ele alinmasi gerektir. Toplumsal antogonizma indirgenemez bir mücadele alanidir. Laclau ve Mouffe”un yaklasimi sinif özcülügünü, indirgemeciligi ve belirli bir özneye baglanan siyasal yönelimi bertaraf etmek bakimindan önemsenmelidir.

Özne nesne ikiligini cözüstüren ve cogul öznelerin mücadele alani olarak siyasali tarifleyen bir tutum olmasi bakimdan önemlidir.Ne kadar somut, yani uygulanbilir oldugu konusu tartismalidir kesinlikle, ama sonucta "herkesin yapabilecegi bir sey vardir" düsüncesine göre hareket edilecek olursa önemli bir aciklik saglamaktadir bu yaklasim. Ötesinde niyetlendikleri liberal demokrasinin radikal ve cogulcu bir yönde gelistirilmesi düsüncesinden ne umulabilir tartismali.I

cinde yer aldigimiz bok yiginin dönüsüme ugramassi bu hegenmonik itis kakista mümkündür belki, ama yigin yigin olarak kalmiyor mu yine? Bence kaliyor.Peki "...radikal demokrasi mucadelesinde sosyal hareketliligi kim ve nasil gerceklestirecek"?Buna radikal demokrasi düsüncesi iciden verilecek cevap saniyorum cogul öznelerin hegemonik mücadelesi seklinde verilebilir?

Bu yaklasim, senin yukarda degindigin belirsiz bir sistem tanimlamak yerine olabilir bir somutluk belirlemek ve üzerinde iyilesmeler somut kazanimlar elde etmeye yönelmek fikrin dolayisiyla aklima geldi.Cesitli kötülükleri ve sorunlari bir toplumsallik alaninda kalarak dönüstürmeye calismak, müdahil olmak ve mücadele cogulluklariyla yol almaya calismak, senin sistem/virüs anolojine uygun görünüyor.

Ancak olabilir olan umulabilir olan midir hep soru olarak kaliyor.

Eleştirel Günlük said...

Harika! Cok tesekkur ederim, ogrendim. Hem de oldukca iyi ogrendim oylesine ki daha derine inme olanagi saglayacak nitelikte. Ben hic duymamistim Laclau ve Mouffe'yu. Senin en son mesajindan sonra gidip biraz okudum. Biraz daha okuyup tartismaya daha fazla katki saglamaya calisacagim. Ancak benim kulagima cok yatkin geldi tanittigin radikal demokrasi kavrami.

Sistemi icerden mi disardan mi kusatmali ya da donusturmeli sorunsali uzun yillar basit ve sig bir erk (guc) anlayisi cercevesiyle ele alindi. Hala da azinmsanmayacak bir cogunlugun ayni kisir dongu icerisinde guc iliskilerini degerelendirdiklerini goruyoruz. Bunlara gore (ki ben de onlardan biriyidim onceleri) icerden sistemi donusturmeye calisacak her olusum sistemin kurbani olmaya (sistemin kendisine benzemeye) mahkum olacaktilar, cunku sistemin gucu ve guc kaynaklari marjinal olanlardan daha fazladir. Oysaki en apolitiginden bir ozgurluk eylemi ya da esitlik mucadelesi de pek ala bir devrimci eylem olabilir. Yani bir eylemin devrimci olmasi onun Marxist terminolojiyle ifade edilmis olmasinin zorunlu sonucu degildir. Ve bireyin rol aldigi her ozgurluk ve esitlik mucadelesi bireyi (gorunen ve gorunmeyen) zincirlerinden kurtarma potensiyelli bir birikimdir. Bu ve benzeri eylemler “cogul ozneleri” yaratacak bir toplum alani olacaktir. Iste bunun icin, senin de katildigin gibi, herkesin bir seyler yapmasi- bir yerinden tutmasi- devrimcidir, toplumu donusturucudur. Kemalist ideolojinin tikanikligi da burdadir aslinda Leninist devrimin de. Her iki ideoloji de insanlari apolitize etti –egemen elitin refahi adina-. Gerekirse biz yapariz, siz yapamazsiniz, becemezsiniz dendi. Eger birileri bir sey yapmaya yeltendiyse de bunlar dis guclerin, ihraklarin oyunu oluverdi. Siradan insanin eylemliligi onceden belirlenmis devlet ya da parti cizgileriyle sinirlandirildi. Ayni gelenek hala surmekte. Devrimci guruplar karsi ciktiklari devletin kurallarini kendileri mantiklari icinde eritiyorlar. Eger bir grup insan eger A grubunun dilini ya da soylemini kullanmiyorsa aninda dusman olarak goruluyor.

Burada bence mesele stratejik olan guncelin analizine dayali olmasidir (koministler kizacak ama) biraz pragmatik olmasidir. Su an simdi yapilmasi ulasilmasi gereken kucuk hedef nedir? Ve bunu nasil gerceklestirebiliriz? Sorusunun yaniti idealdeki, nerdese utopia olan, nihai devrimden daha gerekli ve zorunludur. Polis salahiyet yasasi vardi seksenlerde. Bu salahiyet yasasina gore polis el ele tutusanlara bile mudehale edebilecekti. Sokak ortasinda el ele tutusmak, opusmek polise inat, devrimcidir orda, Ozgurlestiricidir. Yoksa “polis devletine” topyekun bir savas degil. Buyuk, cogunlugun anlayamadigi buyuk sozler ve kavramlarla bogulmus manifestolar insanlari sadece “gerekli olana” yabancilastirir diye dusunuyorum. Ki Turkiyede son kirk yildir da olan budur. Siradan insani toplumsal-politik insan olmaktan sogutmak, onlari kolay anlasilir, sig bakis acili fasistlerin kucagina itmektir.

Simdi hapishanelerdeki durum da buna benziyor. Simdi bundan sonra soyleyeceklerim cok mu cok bir bicak sirti bir konu oldugu icin ozellikle dikkatli okunmasini oneriyorum. Hapishaneler konusunda insanin yasam hakkini savunmak herkesin gorevi olmali. Sadece TAYAD’lilarin degil, sadece A franksiyonun, ya da B franksiyonun tekeline terkedilmeden, onlari da itmeden, onlarin da digerlerini itmeyen bir ortak paydada hemfikir saglanmaliydi, eylemlerde hem fakir olmalarina da gerek kalmadan herkes kendince bir eylemlilikte sosyal baski mekanizmalarini isleme sokabilmeliydi. Yani TAYAD uyeleri aclik grevi mi yapiyor, feministler baska bir sey yapmaliydi, baris analari baska, hatta hatta “MAFYA” analari baska, “kader kurbani” mahkumlarin aileleri baska. Kisaca hapishanelerdeki insanlik disi uygulamalara karsi cikmak icin politik (jargon) bir dile bile sahip olmasi gerekmiyor hic kimsenin. Evet bunun pratige indirgenmesi zordur. Ama kim dedi ki kolaydir diye…

“olabilir olan umulabilir olan midir?” Neden olmasin?

Ha bu arada ilk yazdigin hatasiz geldi. Gecenlerde de ayni mesaj iki uc defa gonderilmisti. Yani bir sekilde geliyor yazdiklarin. Bilmiyorum neler oluyor, sen “gonder” dugmesine basinca. Iyisi mi word’a falan yaz yazdiklarini her ihtimale karsi. Ben oyle yapiyorum. Boylece herhangi bir network probleminde yazdiklarimi kaybetmemis oluyorum.

Anonymous said...

selam EG,
bu konuyu zaman buldukca gelistirmeye calisabiliriz saniyorum....
"postmarksizm" zaten, kimi zaman yürütmeye calistigimiz meseler bakimindan da önemli alt basliklardan birisi...
bilginin, düsüncenin ve siyasalin ele alinmasinda bakmak gerekecektir....
senin okumalar bir yöne dogru gelisince bir giris yaparsin saniyorum....
zaman ve yogunlasma olanagi buldukca daha da tartismayi gelistirmeye calisiriz.....

Eleştirel Günlük said...

Oldu. Yeniden yazisip ogrenmek uzere.